Stoacılık Eleştirilerim

 


Bir önceki yazımda, Stoacılık felsefesini, aldığım notlar ve çıkarımlarım üzerinden size anlatmaya çalıştım. 

Ne kadar güçlü ve günlük hayata uygulanabilir bir felsefe olsa da, onu daha iyi anlamanın yolu yalnızca güçlü yanlarını değil, zayıf kaldığı noktaları da görmektir. Hayatın sırrını teoride çözdüğü gibi, pratikte de çözen bir felsefe olmasa gerek. Dolayısıyla, bu yazıda Stoa felsefesinin zayıf ve eleştirdiğim yönlerini okuyacaksınız.


Duyarsızlaşma

 

Stoacı filozoflar, insanın dışarıya değil, kendi düşüncelerine odaklanıp onları sorgulaması ve gerçekliğe uygun bir biçime sokmasını savunur. Dolayısıyla, gerçekleşen olayların bize hissettirdiği duygu, düşüncelerimizden kaynaklanıyor. Dinginlik halinde değilsek, (hep öyle olmamız mümkün değil) düşüncelerimize dönmemiz gerekiyor. Peki, her zaman kendi düşüncelerimize odaklanıp, huzurlu olmaya çabalarsak, dışarıdaki adaletsizliklere ve haksızlıklara neden sesimizi yükseltelim? Bir haksızlıktan dolayı öfkelenmek, strese girmek oldukça doğaldır. Zaten bizi haksızlığa karşı harekete geçiren de o öfke ile strestir. Eğer huzurlu olsaydık, gerçekten harekete geçer miydik? Sanmıyorum. Dinginlik, bir şeyleri daha iyi yapmaya duyduğumuz ihtiyacı hafifletir. Acı ise bizim harekete geçmemizi sağlar. Yalnızlık duygusu, sosyalleşmemize ve yeni ortamlara girmemize yardımcı olur. Fakat sürekli olarak huzurlu olmaya ve ataraksiya haline girmeye çalışırsak, hayatın sırrını ve gerçekliği tamamen zihnimize bağlarsak, başka insanların sorunlarını önemsemeyiz. 

Stoacı felsefenin temelini oluşturan ''Kontrolümde olanlar ve olmayanlar'' düşüncesi ise duyarsızlaşmaya sebep olabilir. İnsanlar, acıyı azaltıp, rahatlamaya eğilimli olduklarından, bu yöntemi kullanmaya alışıp savunma mekanizması geliştirebilirler. Örneğin, ''Küresel ısınma ve çevreyle ilgili problemler benimle ilgili değil. Ne benim iradem bunu değiştirmeye yeter, ne de kontrolümde olan bir durum.'' deyip, içlerini rahatlatabilirler. Ya da, sistemdeki haksızlıkları ''Kontrolümde olmayanlar'' listesine sokup görmezden gelebilirler. Başımıza gelen hiçbir olumsuzluktan kendimizi sorumlu tutmayıp, bundan dersler çıkarmamızı da engelleyebilir.


Aşırı Kadercilik 


Stoacılar, irademiz dışında gerçekleşen her şeyi ''kader'' olarak yorumlar. Onlara göre kader, evrendeki nedensel sürecin bir sonucudur. Ancak bu, tamamen bireyin özgürlüğünü yok sayan bir kadercilik değildir. Bireyin özgürlüğü ise kendi davranışlarında, düşüncelerinde, iradesinde gizlidir. Stoacılar, kaderi değiştirmek için çabalamayı önermez. Çünkü kader çok daha büyük bir bütünün sonucudur. Stoacılığın önde gelen filozoflarından Epiktetos, bir gün efendisi tarafından bacağı kırıldığında buna karşılık: ''Bu bacak zaten bir gün kırılabilirdi. O da bugün oldu. Demek ki olması gereken buydu.'' tarzında yorumlar. Bize ait olmayanlar, bir gün gelip ertesi günü giderler. Onlar için çabalamanın anlamsız olduğu vurgulanır.  Yani yaptığımız şey, hayatımızın bu kısmını kadere bırakmaktır. İnsanların çoğu hedefi dışsal unsurlara bağlıdır. İyi bir işe sahip olup olmayacağım, karşıma çıkan fırsatlara, gelişmelere, sağlığıma vb. bağlıdır. Gerçekten de bunlar çoğunlukla benim elimde değildir. Peki benim irademi ilgilendirmiyorsa, neden uğraşayım? İş ortamında haksızlığa uğrayan birisi, bunu kaderi olarak kabul edip susarsa, haksızlıklar çoğalmaz mı? Hepimiz olanı olduğu gibi kabul etsek, neden üretelim ve gelişmeye çabalayalım? Hayatın anlamı o zaman sadece kendi düşüncelerimden ibaret olur ve bencilleşirim. İşte stoacı felsefenin vurguladığı edilgenlik, onun aynı zamanda zayıf noktasıdır. 


Mutluluk Sadece İçimizde mi?


Bir diğer eleştirilecek taraf ise, mutluluğun ve huzurun kaynağının sadece kendi düşüncelerimizle ilgili olduğunu savunan görüş. Maddi sıkıntılar içinde de mutlu olabilen, hayattan keyif alan insanları gösterirler. Tamamen haksız sayılmazlar, gerçekten de tüm zorluklara rağmen mutlu olmayı beceren insanlar vardır. Aynı şekilde, çok zengin olmasına rağmen mutsuz olan insanları da görürüz. Fakat mutluluk için sadece bakış açımız yetmez. İnsanların yaşadığı duyguların çoğu bilinçdışı sebeplerden kaynaklanır. Stres, öfke, üzüntü benzeri ''olumsuz'' duygular, dış faktörlerden, geçmişten, biyolojik sebeplerden hızlıca etkilenirler. Uykunuzu iyi alıp almadığınız, beslenme düzeniniz, çevrenizde gelişen olumsuz olaylar, sizin düşüncenizle ilgili olmasa da duygularınızı etkiler. Siz ne kadar mutlu olmaya çalışırsanız çalışın -ki bu her şeyi daha olumsuz hale de getirebilir- hiçbir şey değişmeyecektir. 

Para sizi mutlu etmese de, güzel bir ilişki sizi mutlu edebilir. Tam aksi de elbette geçerlidir. Karnınız açsa, toplumsal aidiyetten yoksunsanız ve mutsuzsanız, sadece zihinsel süreçlerinizi olumluya çevirerek mutlu olamazsınız. Bu kadar dışsal faktör rol oynarken, mutluluğun sadece zihnimizle ilgili olduğunu düşünmek, günümüzde oldukça sığ kalır. Stoacılık ne kadar önemsiz görse de, bu saydıklarım önemli etkenlerdir. 


Sürekli Rasyonel Olmak


Gün içinde yaptığımız çoğu davranış otomatiktir. Düşünme biçimimiz de, alıştığımız çerçeveden çıkmaz. Çünkü gün içinde dikkatimizi vermemiz gereken pek çok durum, olay, mesaj vardır. Beyin, işimizi kolaylaştırmak için bazı davranışlarımızı ve düşüncelerimizi otomatikleştirir. Sosyalleşirken kurduğumuz bazı cümleleri, yaptığımız davranışları daha önce de kullanmışızdır. Yani sürekli biçimde düşüncelerimizin, davranışlarımızın farkında olmak neredeyse imkansızdır. Buna ne zihnin enerjisi yeter, ne de insan doğası bu kadar rasyoneldir. Stoacılık ise insanın sürekli rasyonel ve akla uygun hareket edebileceğini savunur. Bu gerçekçi değildir. Sürekli akıl yürütüp, sorgulayamayız. Buna günlük hayat da, fiziksel sınırlarımız da izin vermez. Diyelim ki sürekli rasyonel ve akla uygun düşünmekle meşgulüz. Peki, duygularımızın bize ne anlatmak istediğine nasıl kulak vereceğiz? Kendimizi nasıl tanıyacağız? Bununla meşgul olurken, neleri kaçırıp hissedemeyeceğiz? Sürekli rasyonel düşünmek, doğaya uygun hareket etmeyi savunan stoacıların çeliştiği noktadır. Doğamızda böyle bir beceri söz konusu değildir. Düşüncelerimiz sadece yorumlarımızdan oluşmaz. Travmalarımız, bilinçaltımız, alışkanlıklarımız çok büyük faktörlerdir. 


Erdem Tek Başına Yetmez


Stoacılık temelde bir ahlak felsefesidir. İnsanın mutluluğunu, huzurunu erdemli olmakla bağdaştırır. Yani ''Mutluluk doğrudan, cesur ve ölçülü, adil olmakla bağlantılıdır.'' mantığı işler. Ancak her insan aynı sebeplerden mutlu olmaz. Mesela bazıları için ödül, erdemlerden daha mutluluk vericidir. Bazı insanlar aşk ve romantizm ile beslenir. Bilge olmak, tam tersi hüzün de yaratabilir. Tıpkı cesaretin, pişmanlık yaratabilmesi gibi, sebep-sonuç ilişkisi değişkendir. Herkes hayatını erdeme adasaydı, bundan mutlu olacaklarını sanmıyorum. Çünkü her insanın ihtiyacı ve boşluğu aynı değildir. Bazılarına ancak başarı gereklidir. Güzel bir yemek, manzara, koku, renk bize zevk vermek için hep bekler. Biz onları rasyonelleştirirsek, ne kadar tadını alabiliriz? Hayatı sadece kendi içimizdeki erdemlerde ararsak, sanatı nasıl hissedebiliriz? Zevkler hayatı renklendirir ve inkar edilemez. Özellikle genç yaşlarda, kendisini erdemli yaşamaya adamış bir insan, aynı zamanda mutlu olma beklentisi içerisindeyse, hayal kırıklığına uğrayabilir. Çünkü hayatta, erdem sahibi olmayan insanların arasında erdemli kalmaya çalışmak, dışlanmayı ve bazı zevklerden mahrum kalmayı göze almaktır. Stoacı felsefenin önerdiği denklem, özellikle günümüzde pek çalışmamaktadır.



Hayatın Esnekliği


Mutluluğun ve huzurun, özgürlüğün kesin bir formülü yok. Çünkü hayat ve insanlar bundan çok daha karmaşık. Bazı insanlar, karanlıkta kendisini mutlu eder. Bazı insanlar aydınlığı hayal ederek mutlu olur. Ve her felsefede olduğu gibi, Stoacılık da kendi içinde sistemi, mantığı olan bir felsefedir. Onu eksileri ve artılarıyla ele alıp, en uygun yaklaşımı geliştirmek, bence en doğrusudur.



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Stoacılık Notları

Büyümeyi Reddeden İnsanlar (PUER AETERNUS)