Tüm Bunlar Saçma mı? (Albert Camus- Sisifos Söyleni)

                               



VAROLUŞÇULUK


İkinci Dünya savaşı sonrası dönemlerde, varoluşçuluk felsefesi Fransa'da ortaya çıkmıştı. Baskın ve sistematik felsefeye karşı bir tepki olarak ortaya çıkan varoluşçuluk felsefesi, insanın varoluşsal problemlerini, kimlik krizlerini, içsel bunalımlarını ve hayatın anlamı gibi konuları ele alan bir felsefi akımdır.

 Albert Camus, bu felsefeye ait olan en çarpıcı eserlerden bazılarını vermiştir.  En çok ''Yabancı'' kitabıyla bilinen, Nobel Ödülü'ne laik görülen yazar, felsefesini en açık şekilde ''Sisifos Söyleni'' adlı denemesinde ortaya koymuştur. İnsanın ve evrenin ''uyumsuzluğunu'' anlatan denemeyi, çeşitli başlıklar altında inceleyeceğiz. 


''Sisifos Söyleni'' Nedir?




Kurnazlığı, keskin zekası ve bilgeliğiyle tanrıları bile kandırabilen Sisifos, Korinth  kralıdır. İnsanların en bilgesi ve uyanığı olan, öte yandan bilgeliği haydutluğuna engel olamayan ve bu yüzden konuklarını öldüren biridir Sisifos. 
Dahası Sisifos, kardeşinin tahtını ele geçirmiş ve öz kuzenini baştan çıkarmıştır. Tanrıları asıl kızdıran suçu ise, Tanrı Irmak Asopos’un kızı Aigina’yı kaçıranın Zeus olduğunu Asopos’a kalesinin içinde bir pınar akıtması karşılığı söylemesidir. Bu ihanet elbette cezasız kalmayacaktır. Zeus, ona ölümü, Thanatos'u, gönderir. Tanrıların gazabı karşısında bu kadar kurnaz bir insanoğlu daha görülmemiştir. Ölümü bile zincire vuran Sisifos, yeryüzünde ''Ölümün askıya alınmasına'' sebep olmuştur. Ölüm ona üç defa yaklaşsa da, her defasında ölümü kandırmayı başarmıştır. Yine de sonunda büyük bir ceza alacağını bilen Sisifos, yeryüzünde sefa sürmektedir. Kaçınılmaz olan  gerçekleştiğinde, onu çok büyük bir ceza beklemektedir.[1]

Dik ve yüksek bir dağın en tepesine, büyük bir kaya çıkarmaktır cezası. Sisifos, çok zorlanarak da olsa, zirveye kayayı çıkarmayı başarmıştır. Ancak cezanın asıl başlangıç noktası burasıdır. Kaya, başlangıç noktasına geri yuvarlanır ve Sisifos kayayı yeniden sürüklemek zorunda kalır. Ne kadar çabalarsa çabalasın, o kaya hiçbir zaman zirvede durmayacaktır.  Tanrıların onun için uygun gördüğü ceza yararsız bir çabayı sürdürmesidir. 



Absürd ve Çelişkiler



“Dekorların yıkıldığı olur. Yataktan kalkma, tramvay, dört saat çalışma, yemek, uyku ve aynı uyum içinde salı çarşamba perşembe cuma cumartesi, çoğu kez kolaylıkla izlenir bu yol. Yalnız bir gün "neden?" yükselir ve her şey bu şaşkınlık kokan bıkkınlık içinde başlar. "Başlar", işte bu önemli. Bıkkınlık, makinemsi bir yaşamın edimlerinin sonundadır, ama aynı zamanda bilincin devinimini başlatır. Onu uyandırır, gerisine yol açar. Gerisi, bilinçsiz olarak yeniden zincire dönüş ya da kesin uyanıştır” (Camus, 2010, s. 24)




Absürt, ''uyumsuz'' olarak kullanılır. Albert Camus'nün felsefesi olan ''Absürdizm''in Türkçe anlamı budur. Bu başlığa ''Uyumsuzluk ve Çelişkiler'' de diyebiliriz. 
Peki, ''Uyumsuzluk'' bu işin neresindedir?


İnsanlık binlerce yıldır, hayatın anlamı üzerine kitaplar yazar, düşünür ve hatta bu yolda ölür. Albert Camus, bu anlam arayışına evrenin kayıtsız kaldığını ve bu yüzden insan ile evren arasındaki ilişkinin ''Uyumsuz'' olduğunu söyler. Evren bize kendi başına bir anlam vermemekte, insan ise bu anlamı aramaya devam etmektedir. Dolayısıyla, insan sevincinde de üzüntüsünde de evrenle ''uyumsuzluk'' içindedir. Doğa, büyük bir sessizlik, yavaşlık ve kayıtsızlık çevresinde işlerken, insan buna uymayan bir varlıktır. Bu tutum, bulunduğumuz gezegenin sessizliğine bir çığlıktır aslında. Hiçbir beklentimiz, evren tarafından yanıtlanmaz.
Toplum bunu fark etmeden veya inkar ederek çeşitli dogmalara uyar. Çünkü belirsizliğin, boşluğun, anlamsızlığın acısı derindir. İşte insan ile evren arasındaki bu uyumsuzluk, Albert Camus'nün üstünde durduğu konudur.


Uyumsuzluğa Başkaldırı


Yaşamın bu absürtlüğüne ilişkin bilinçle nasıl yaşanacağı Camus felsefesinin merkezi sorusudur. Camus, uyumsuzluk deneyimine uygun yanıtın uyumsuzluğun tam bilincine vararak yaşamak olduğunu ileri sürer.[2]

“Gerçekten önemli olan bir tek felsefe sorunu vardır, intihar. Yaşamın yaşanmaya değip değmediği konusunda bir yargıya varmak, felsefenin temel sorusuna yanıt vermektir.” (Camus, 2010:21)

Eğer insanın bu anlam arayışı, evren tarafından sonuçsuz bırakılacaksa neden devam ediyoruz? Bununla savaşmak mümkün, kaçmak da mümkün. Kaçmak, sadece intihar etmek değildir. Bir dogmaya, felsefeye körü körüne bağlanmak da   illüzyon dünyasına kaçıştır. Bununla savaşmak nasıl mümkün olabilir peki?
Albert Camus'ye göre, önce insanın ''uyumsuzluğun'' farkında olması gerekir. İnsanın kurmaya çalıştığı düzenin, tüm bu çabanın mutlak bir sonu vardır. Bu ölümdür, yani ''uyumsuzluğun'' temel taşıdır. Etrafımızda gördüklerimize, görünüşlere yüklediğimiz niteliklerin evrende bir karşılığı yoktur. Evren, sadece sessizlik içinde düzenini devam ettirir. İnsan ise ondan çeşitli ritüellerle veya kendi içinde arayarak bir mesaj bekler. ''Umut fakirin ekmeği'' diye bir söz vardır. Aslında bu tüm insanlık için geçerlidir. O umut ise, hayatımızı anlamlı kılacağını düşündüğümüz yegane şeydir. Sonunda umudumuz gerçekleştiğinde, başka bir umudun peşinden sürükleniriz. Belki de o gerçekleşen yegane şeyi kaybetmemenin umuduna sarılırız. Fakat kediler kadar kayıtsız kalan bu evren, bazen en beklenmedik anda içimize huzursuzluk düşürür. İşte bu ''Uyumsuzluk'' hissidir, bir farkındalıktır. Deniz dalgalarının sesinden başka bir şey duymadığımızda, içimizde hissettiğimiz boşluktur. Camus'ye göre, bu uyumsuzluğun farkına vardığımızda seçeceğimiz üç temel seçenek vardır:


1.İntihar: Anlamın olmadığını fark edip, bu anlamsızlık karşısında pes etmek.

2.Anlam İllüzyonu Yaratmak: Dinsel veya ideolojik sistemlere sarılarak absürdü göz ardı etmek.

3.Uyumsuzu Kabul Etmek: Hayatın anlamsızlığını reddetmeden, kendi anlamını yaratarak yaşamaya devam etmek.

Üçüncü seçeneği uygulamak, ''uyumsuzluğu kabul etmek'' ile gelen bir BAŞKALDIRI olarak vurgulanır. Çünkü tüm bunların anlamsız olduğunu bilmenin verdiği bir ''özgürlük'' hissi vardır. Böylece bir şeyin olmaması, bizi yine ''uyumsuz'' a götürecektir. Yanıtsız kalan insan, kendi anlamını yaratarak bir varoluşsal doygunluk yaşayacaktır. Bu bir çeşit isyandır. Hayat ne olursa olsun yaşamaya değerdir.


Sisifos Neden Mutlu?



Sisifos'un bir kayayı durmadan tepeye çıkarma çabası, insanlığın anlam bulma çabasına benzer. Kaya, hiçbir zaman tepede durmaz. Tıpkı insanların anlam bulma çabasının boşa çıkması gibidir bu. Yine de, buna mecbur kalan insanın başka çaresi yoktur. Çünkü tamamen anlamsız bir hayat, yaşanmaya değmeyecektir. Kendisini tekrar eden bu kısır döngüden çıkmak yerine, onu kabul etmektir absürdizm. Böylece insan, bilinci açık ve farkındalık sahibi olarak bugününü yaşayacaktır. Geleceğin veya geçmişin esiri olmayacak, nihai sonu bilecektir. Anlamı kendisi bulacaktır. Sisifos'un kayayı yuvarlaması, onun için iyilik halidir. Artık kayanın sahibi Tanrılar değil, Sisifos'tur. Ondan kayayı alırsak, boşluğun içinde sürüklenip gitmenin acısını yaşayacaktır. Sisifos mutludur, çünkü her defasında direnişini zirveye taşımaktan yılmaz ve çekinmez. Kaderi kendi elindedir ve Camus’nun dediği gibi kaya kendi nesnesidir. Sisifos her şeye rağmen yaşamayı seçmiştir. Bu seçim onu özgür kılar, tanrıların verdiği cezadan yılmayarak kendi varoluşuna bir anlam atfetmiştir. Bu başkaldırı yaşamın ta kendisidir. İnsan bulduğu anlamın, tek sahibidir. Evrenin kayıtsızlığını sevinç ile kutlayacaktır ve özgürlüğünün tadına varacaktır. [3]

‘’Bu sebeple, Sisifos’u mutlu hayal etmek gerekir.’’




Notlar ve Alıntılar:

Hayatın kendi başına, insan olmasaydı bir anlamı olur muydu?

Muhtemelen hayır. Çünkü insan anlam arayan bir varlıktır. Anlam arayabilen bir varlık kalmazsa, anlamın ne anlamı olur?

Bu yüzden insanla hayatın arasındaki ilişki uyumsuzdur.


‘’Günah bilmekte değildir (Bu bakımdan herkes suçsuzdur.) Bilme isteğindedir.’'


‘’Bu dünyanın kendisini aşan bir anlamı var mı, bilmiyorum. Ama bu anlamı bilmediğimi, öğrenmemin şimdilik olanaksız olduğunu biliyorum.’’


‘’İnsan hayatın anlamını kovalasa bile, evren bu çağrıya kayıtsızdır. İşte insanın evren içindeki uyumsuzluğu burada gizlidir.’’


‘’Bu ‘’uyumsuz’’ demek, aynı zamanda bu ‘’olanaksız’’ demektir.’’


‘’Önemli olan iyileşmek değil, dertleriyle yaşamak.’’


‘’Umut, taşı yeniden zirveye çıkarmaktır. Keder ise taşın başlangıç noktasına geri dönmesi.’’


“İnsan kendinde başlayıp kendinde biter, ötesi yoktur.” 


‘’Bence bilmemenin ve insanın bu kendinden emin tavırlarının arasında bir uyumsuzluk vardır.’’


Kaynaklar:

[1] Fatma Süzgün Şahin, ''Sisifos’a Dair Kısa Bir Değerlendirme'', Hukuk Kuramı, C. 2, S. 6, Kasım-Aralık 2015, ss. 41-44.

[2] Emel Koç,  ''ALBERT CAMUS'NÜN SAÇMA FELSEFESİ: CALİGULA, YABANCI VE SİSİFOS SÖYLENİ'' Sosyal bilimler Dergisi, Yıl: 3, Sayı: 6, Mart 2016, s. 1-19

[3] ARŞ. GÖR. DR. ESRA BAŞAK AYDINALP, ''Albert Camus’da Saçma Kavramı:Sisifos’u Mutlu Düşünmek'', Söylem Filoloji Dergisi, 2020; 5(2): 529-540

      

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Stoacılık Eleştirilerim

Stoacılık Notları

Büyümeyi Reddeden İnsanlar (PUER AETERNUS)